Hiçbir şeyi arayan bilge



           
       Bay Poe tüm hayatını gökyüzüne adamış bir gökbilimciydi. Kendini bildi bileli daha tutkuyla yaptığı bir şey olmamıştı. Tüm dünyası gezegenler olduğundan haliyle biraz dışarıya kapalı bir hayat yaşardı. Arkadaşları ve komşularıyla arası hep iyiydi ancak onlarla saatler süren ziyafetlere katıldığı pek görülmüş değildi. Bilgenin hayattaki tek arzusu büyüleyici bir keşfe imza atmaktı. O şeyi bulmak. Sürekli neye benzeyeceğini düşünür, zaman zaman çizmeye çalışırdı. Şimdiden bir adı bile vardı. ‘Cüce Nova Tip İki’. Poe’yu tanıyan herkes Cüce Nova’yı da tanırdı. Bazı dostları açıkça söylemese de bu durumu biraz saplantılı bulurdu.
            Vakit gece yarısını çoktan geçmişti. Belki iki saattir durmadan yazıyordu. Kimi zaman beyninde sözcükler sabırsız bir kalabalık gibi kapıya dayanır, birbirlerini ezercesine ilk çıkan olmaya çalışırdı. Böyle zamanlarda en iyi çözüm hepsine adil davranıp sabırla yazmaktı. Sırtının ağrısı ne kadar esnetirse esnetsin rahatlatamayacağı kadar şiddetlenmişti. Sanki yüzyıllarca uyumuş bir vampir gibi zar zor yerinden doğrulabildi. Sayfalara şöyle bir göz atıp sandalyesinden kalktı. Gözlem odasındaki eşya yığınlarını aşmaya çalışırken bir an dengesini kaybetti. Tam düşecekken kapı eşiğinden güç alarak son anda kurtuldu. Bu korku bir anlığına uykusunu açtı. Dağınıklığı oluşturan şey çoğunlukla kutular ve çantalardı. İçlerinde aylardır yerlerine gitmeyi bekleyen bir çok yazılı metin, kitap ve gereçler vardı. Dışarıdan bakılınca bir istifçi adayının evi gibi görünüyordu. Başladığı temizliği hiç bitiremiyordu. Bu his onu biraz üzdü. 
                Merdivenlerden ağır ağır inip odasına girdi ve birkaç dakika içinde uykuya daldı. Sabah olduğunda sanki on dakikadır kestiriyormuş hissiyle birden gözlerini açtı. Dinlenmiş hissediyor fakat beş saate yakın uyumuş olduğuna inanamıyordu. Yatağın ucuna oturup yuvarlak penceresinden doğan güneşi izlerken gördüğü rüyayı tekrar canlandırmayı istedi. Hindistan’a gidiyor ve orada dünyanın en iyi şeflerinden japon mutfağını öğreniyordu. Damak tadına aşina olan yiyeceklerin bir araya gelerek nasıl uyumlu bir lezzet oluşturduğuna şaşırmıştı. Hele soya sosunun tuzlu ve enerjik tadı unutulacak gibi değildi. Artık iş rüyadan çıkıp yeni tarifler hayal etmeye, planlar yapmaya geçmişti. İyiden iyiye ağzı sulanmaya başlamıştı. Kafasındaki tüm planları iptal edip adını bilmediği bu yemeği yapmak için evden hızlıca çıktı. Tüm malzemeleri bir arada bulabileceği, evine biraz uzaktaki kasaba pazarını seçti. Caddeye doğru yürürken arkadaşı olan kasabın, daha yakın arkadaşı olan oğlu Tom ile karşılaştı. 
         ¨Günaydın bay Poe, dün gece Cüce Nova’yı bulabildiniz mi?¨ diye sordu. Sekiz yaşındaki küçük Tom, Cüce Nova ile tanışmak için en çok heyecanlanan kişiydi. ¨Maalesef dostum, henüz değil.¨ Yoluna hızlı adımlarla devam etti. Araştırmaları dışında her işinde çok aceleciydi. Hızlı yürür ve hızlı pişen yemeklerle öğünlerini geçirirdi. Bugün hayatında ilk kez bir yemek için bu kadar zahmete girecekti. Amacı tüm malzemeleri ilk gördüğü tezgahlardan alıp doğruca eve dönmekti. Fakat pazarda yürürken ürünlerin rengi ve albenileri onu cezbetti ve adımlarını yavaşlatmasına yol açtı. Meyvelerin güzel kokusu ona malzemelerin en iyisini arayıp bulma şevki verdi. Hemen hemen hepsine dokunuyor, parmaklarında bıraktıkları hisle anı yaşıyordu. O henüz farkında değildi ama en iyi tadı yakalamaktan da öte, bunun için vakit ayırmak ve emek göstermek bu işi keyifli kılıyordu. 
            Birkaç tezgahta bir kokuların türü değişiyor, kimi zaman şekerli, kimi zaman odunsu oluyordu. Bu koku geçişleri ona tatilleri anımsattı. Hemen hemen bütün pazarı gezip en iyi tezgahları belledikten sonra sırasıyla salatalık, susam, lahana ve yemeğin başrolu olan somonu aldı. Alışverişin sonuna yaklaştıkça iştahı daha da kabarıyordu. Eve varır varmaz giriş kattaki mutfağa daldı ve en küçük ocağı yaktı. Pirinçleri haşlamaya başladı. Profesyonel bir şef gibi somonu nazikçe ayıklarken artık ağzı sulanmaya başlamıştı. Kendini kedilerle empati kurarken yakaladı. Pirinç soğuduğunda malzemeleri nazikçe içine sardı ve iyice sıkıştırdı. İlk dilim için o kadar heyecanlıydı ki yerinde hafif hafif dans ediyordu. Soya sosuna buladığı koca bir lokmayı ağzına attı. Kesinlikle rüyasındakinden daha lezizdi ve bunca emeğe değmişti. Doymayı hiç istemedi ama kaçınılmaz son geldi çattı. 
              Kendini keyifli ve enerjik hissediyordu. Bugün ilk kez farkında olmadan kendine dışarıdan bakabilmişti. Çünkü uzun zamandır ilk kez teleskobundan başka bir işle meşgul olmuş ve bu anlara kendini kaptırıp keyif almıştı.
              İşlerini bitirdikten sonra kendine bir çay alıp, mutfağın içindeki bir başka kapıdan salona geçti. Salonun pencereleri üst kattaki gözlem odasındakiler kadar devasa değildi. Farklı bir pencereden bakmak, gökyüzünün görüntüsünü de farklı hissettirdi. Çayını içerken gökbilimci kimliğinden çıkarak sıradan bir insan gibi göğü seyretti.  ‘Ya Cüce Nova’yı hiç bulamazsam?’ diye geçirdi içinden. Pek sık ümitsizliğe kapılan biri değildi fakat o akşam ilk kez bu ihtimalle burun buruna geldi. Hissettiği şey neredeyse pişmanlıktı ancak neyi yanlış yaptığını bilmediğinden kendini de pek suçlayamadı. Gece gündüz onu bulmak için durmadan bakıyordu. Neredeyse tek gözüyle idare eder hale gelmişti. Daha ne yapabilirdi ki? Endişeli değildi fakat ömrünün yarısını olağanüstü tek bir keşif için harcadığı da aşikardı. 
       Bu aslında biraz yemek yapmak gibiydi. Sonucu ne olursa olsun bazen aslolan yolun kendisidir. O yolda gördüklerimiz ve yoldan aldığımız keyif. Bunu kalple yaptığımızda, tatmin edici dönüşleri muhakkak olacaktır. Bilgeyi bilge yapan yalnızca büyük bir buluş değildi. Yola verdiği emeği ve o yolda bulduklarıydı. Kendi süzgeçleri ve sabrıydı. Bir başkasının bakamadığı şekilde bakmasıydı. Belki Cüce Nova Tip İki hiç yoktu, belki ona giden bu serüven ondan daha kıymetliydi. 
          Hiçbir şeyi arayan bilge Poe Rickman’ın bugüne dek elliyi aşkın gözlem defteri dolmuştu. Piyasada bulunmayan nitelikte, bilim ve yaşamsal öğreti kitaplarına dönüşecek kadar kıymetli notlardı. Örneğin iki yıl önce gerçekleşen ve üç aya yakın süren süpernova patlaması hakkındaki notları, 1054 yılında yapılan Yengeç Nebulası araştırmasından sonra gelen en önemli belge olarak astronomi arşivlerinin başında yer alacaktı. Kendi el yazısıyla yazdığı ¨... kimi zaman sakala ve boynuza benzerdi¨ açıklaması bu kitabı okuyan herkesin aklına kazınacaktı. 
         Poe Rickman’nın  günümüze kadar uzanan yedi kitaplık ‘Gökyüzü Nasıl Konuşur?’ adlı serisi, hayat hikayesinden esinlenilen ve baş kahramanı olduğu bir çocuk kitabı ve bugün hala yüzlerce kişi tarafından ziyaret edilen çok büyük bir gökbilim merkezi bulunmaktadır. Bu merkezde çekilecek olan sekiz bölümlük ‘Hiçbir şeyi arayan bilge’ adlı  belgesel için ünlü bir televizyon kanalı hazırlıklarına başlamak üzere.
         Bay Poe çayın sonuna yaklaşırken bu olacakların henüz farkında değildi. Ama öğrenmesine çok az kalmıştı.

Yorumlar

Popüler Yayınlar