Apartmana Taşınmak İsteyen Kaypak Su Samuru
Çağlayan 50 cm boyunda ve 9 kilo ağırlığında fit bir su samuru. Dün bütün gece gözüne uyku girmedi. Diğerlerini ikna edemezse medeniyeti kuruluğu falan unutması lazımdı. Yahu bugüne kadar eşek gibi herkesin işine koş, yardımlara teklifsiz atla ondan sonra bir sözünü dinleteme. Yazık doğrusu. Bugün başka bir planı var. Gazete küpürünü aldığı gibi kafeye doğru yola çıktı. Islak arkadaşları masanın etrafında toplanmış. Rıdvan yayın balığı atlatmış gelirken onu anlatıyor, diğerleri de gözler fal taşı dinliyor. “...sonra bir savurdu beni kara tarafına, yuvarlanırken sağ ayağımın perdesini çizmiş dişi.” Allah korumuş Rıdvan, tüh tüh vah vah’lar havada uçuşuyor. Çağlayan nefes nefese gibi yaparak “Heoooy dün başıma neler geldi inanamazsınız” diye oturdu ve timsahla boğuşmasını doğaçlama anlatmaya başladı. Bir timsah üste çıkıyor bir Çağlayan. Dinleyenlerin hikayenin etkisiyle yükseldiğini görünce iyice gaza geliyor, uzattıkça uzatıyor ve en sonunda timsahın ağzını ikiye ayırarak içinden çıkıyor. Arkadaşlarının ağzı açık kalmışken fırsat bu fırsat ayağa fırlıyor, kemerini göstererek “İşte bu kemer var ya bu kemer...” Belindeki timsahı takdim edecekti ki dinleyenlerin inceden gözleri kısıldı. İnanmayacaklarını hissedince lafı hızlıca çevirdi “bir an olsun üstümden düşmedi ben boğuşurken, acayip sağlam çıktı.” Sohbetin sonunda Rıdvan’ın yayın balığı macerasının esamesi okunmuyordu. Çağlayan mutlu. Ona canı gönülden inandıkları için herkese palamut çayı ısmarlıyor, arkadaşları da mutlu.
“Hazır sizi görmüşken bir konudan bahsedeyim madem, benden duymuş olmayın ama sudaki tehlikeler gün geçtikçe artıyor. Eskisi gibi değil artık nehir hayatı.” Diğer samurlara dönerek; “Daha bugün Rıdvan’ı yayın yutuyordu, paniğe kapılmanızı istemem ama dün timsahın ağzından zor kurtuldum. Çoluğumuzun çocuğumuzun hepimizin canı söz konusu. Hem bir şey daha var ama şimdi kesin uyduruyor diyeceksiniz.” Çıktığı sandalyenin tepesinden ağır ağır inerken, sesini alçalttı. Etrafı kimselere karşı kolaçan edip; “Şimdi bu buzullar eriyor ya” “Eee?” “Kutup ayıları Alanya’ya inecek diyorlar.”Herkes dehşete kapıldı. Bir tanesi atladı; “Geçenlerde ben kuzey sumrusu gördüm” Çağlayan bu nimeti havada kaptı “Yaa yaa! İşte ya! Kutuptan bugün kuş gelir yarın öbür gün ayı. Sudaki soğumayı inceden hissetmiyor muyuz? Herkes birden hisseder olmuştu.
“Ben hesabı çıkarttım şöyle, hane başı kırk alabalık kırk da pürüssüz çakıla çözülecek bu iş. Bizi biraz zorlayacak bu proje ama ev sahibi olacağız nihayetinde.
Çağlayan dua kapılarını açık denk getirmiş olacak ki o gün ikna edilmedik tek bir samur tanesi bırakmadı. Dört ayın sonunda beş katlı on beş daireli koca bir apartman yerleşmeye hazır hale geldi. Sıra kat kurası çekmeye gelince Çağlayan kuraya katılmadan ara katta nehir manzaralı dairede hak iddia etti. Üstüne kendini yönetici de ilan edince diğerlerinin kanı kaynamaya başladı. “Öyle alttan alta kralcılık oyanamak oluyor mu Çağlayan?” Bu nankörlük karşısında Çağlayan’ın kanı yavaş yavaş değil saniyesinde tepeye fırladı. Baktı ki karşısındaki kalabalık git gide büyüyor. Madem onlar bir ben tekim diyerek hepsini birbirine kırdırdı. Zamanında yaptığı iyilikler karşılığında borç olarak aldığı dedikoduların sırların hepsini megafonla ormana saçtı. Tartışmanın sonu toz toprağa bulanmış samur topuna bağlandı. Birbirlerinin içinden geçiyor gibi kim kimdir belli değil. Çağlayan çalıyor bunlar oynuyor. Beş dakika içinde birbirine küsmeyen ne karı koca kaldı ne de arkadaş. Kavga dağılınca herkes kös kös evine gidip kapısını perdesini kapattı. Çağlayan ise birkaç hafta sonra tüp geçit ve köprü projesi için nehrin sonunda yaşayan baraj ustası kunduzlara yanlamaya başladı.



Yorumlar
Yorum Gönder