Adsız Onaycılar Kulübü

“Ben yaratıcı illüstrasyonlar yaparım.” 

“Ben içeriklerinizi en çok tık alacak şekilde düzenleyebilirim.”

“Ben ingilizceden fransızcaya çeviri yapabilirim.”

İnternet üzerinden freelance olarak çeşitli hizmetlerinizi pazarlayabildiğiniz iş ve işçi sitelerinde bu tür açıklamalara rastlamışsınızdır. Hangi alanda iyiyseniz ve emeğinizi hangi alanda pazarlamak istiyorsanız profilinizde o işi tek bir cümleyle anlatmanız istenir. Tıpkı yukarıdakiler gibi. Bu cümleler bana adsız alkolikler gruplarında ilk gün herkesin içinde yüksek sesle söylenen cümleleri çağrıştırıyor. Hangi tür içkiye ne kadar süredir, ne dozda bağımlı olduğunun anlatıldığı o kısa ve öz manşet. Sinema dilindeki logline kavramı gibi. 


“İsmim Aslı. Ben ergenliğimden beri iflah olmaz bir onay bağımlısıyım. Tıpkı Linkedin’de benimle iş yapan kullanıcıların profilimdeki yetenekleri onaylaması gibi. Zaman zaman bırakmayı başarsam da bazen tek bir kıvılcım beni bu batağa geri düşürüyor. Bazen arkadaşlarımdan biri, bazen annem, bazen de az önce tanıştığım biri beni onaylamazsa boşluğa düşmüş gibi hissediyorum. Kendimi yeniden onay arayışında buluyorum. Bulamadığımda ise her şey anlamını kaybediyor.”



Bağımlılıklar arasında yadsınamayacak bir yeri olan onay bağımlılığı diğer bağımlılıklar kadar gündemde yer işgal etmiyor olabilir çünkü onay yoksunluğu cebinizden, cildinizden ya da sosyal ilişkilerinizden bir şey alıp götürmüyor. Tek yaptığı sizi tüketmekten ibaret. Üstelik bu bağımlılık bedava!

Heyecan duyduğum yeni gelişmeleri başkasıyla paylaştığımda benim kadar heyecanlanmıyor. Ben de ona ayak uydurmaya başlıyorum


İçimizde zar zor yeşeren küçük ancak güzel tohumlar çoğu kez toplumda bizim iç dünyamız kadar yankı uyandırmayabiliyor. Her şeyde olduğu gibi buna da toplumun en küçük parçası olan ailede başlıyoruz. Eminim herkesin kafasında çoktan bir isim belirdi. Bu kişileri heveskıranlardan ayırmak gerekiyor çünkü onların yaşam amacının zaten heves kırmak olduğunu biliyoruz. Onları artık tanıyoruz. Kastettiğim daha çok onayını beklediğimiz kişiler. 



“Asıl önemli olan içsel motivasyondur. Dışsal motivasyon değil ama içsel motivasyon da dıştan başlar… ama asıl önemli olan içsel moti….”


Motivasyonumu kendim yaratmalıyım kabul ancak başkalarından iyi şeyler duyduğumda buna mutlu olamaz mıyım? Peki bir konuda iyi gidiyorsam bunu kimseden duymadan buna nasıl emin olacağım? Eğer birinden duymaya ihtiyacım varsa ve duymuyorsam ben bu işte kötü müyüm? Yeni paradoksumuz hayırlı olsun.


İşler içinden çıkılamaz bir hal aldığında tam tersi bir senaryoyu düşünmek faydalı olabilir. Onayını beklediğimiz herkesin bize ne kadar harika işler yaptığımızı söyledikleri bir dünya düşünün. Etrafımızda bize ne yapıyorsak ona devam etmemiz için yalvaran hatta ihtiyacımız olan tüm parayı önümüze seren insanlar var. Yeter ki devam edelim diye saçını süpürge edenler. Senin o şeyi yapmaya arzun yoksa hiçbir güç ya da fırsat seni harekete geçirmeye yetmeyecektir. 


İşin içine biraz da matematik katacak olursak,

Onay ve alkış yağmuruna tutuluyorsan + sende bu ateş yoksa = hayal kurmanın bir önemi yoktur. 

Arzun varsa + beklediğin onayı alamıyorsam = hayallerin hala değerlidir. 



Herkesi inandıramadıktan sonra yaptığım şeyin ne önemi var?


  Hiç çok kırılgan olduğunuz bir anda bazı şeylere fazla anlam yüklediğinizi düşündünüz mü? Ben hiç düşünmedim ama ilk kez düşüneceğim. Belki hayallerim yalnızca benim için önemlidir. Kimsenin umrunda olmamasını ya da kimse tarafından kabul görmemesini onların önemsiz oluşuna bağlayan düşünce nedir?  Belki hedeflerim yalnızca ‘yap-geç’lerden ibaret birer keyif alma yöntemimdir. Bu durum onları önemsiz yapar mı? 

  

Diğerleri gibi ‘Hey yeni bir iş buldum! Bugün bir terfi aldım! Yurtdışına açıldım!’ gibi flash news’ların hiç olmamış olabilir. Sendeki yalnızca ‘bak yeni bir kapı süsü yaptım’dan öteye gitmemiş de olabilir. Evet bu kapı süsüyle dünyaya açılmayı hayal ediyor olabilirsin ama bunu onlara söylemekten çekiniyorsun çünkü bir kapı süsüyle dünyaya açılma hayali seni EYT’li yapmıyor. Haklısın. Bunun için onlara öfke duyuyorsun. Şunu da biliyorum ki toplum tarafından ‘kabul edilecek noktaya geldiğinde herkes seninle gurur duyduğunu söylemek için sıraya girecek. Ancak belki hayallerin birilerini etkilemek, toplumda bir yer edinmek, alkış toplamak zorunda değildir. Hatta senin hayallerin kimsenin umrunda değil. Artık rahatlayabilirsin. Onaylanmamak, başarısız olma durumunda sandığın kadar konuşulmayacağın anlamına da gelir. 


Belki de bu ailenin “onun da ne yaptığı belli değil”i sensin. Bunlar kendini iyi hissettirecek şeyi yapmaktan alıkoymaya yeter mi? İyi hissetmediğin şeyi yaptığında başarılı mı olacaksın? Başarılı, dolayısıyla da değerli sayılmak için kendini ait olmadığın yerlere koymaya var mısın? Bir karar vermek için %100 bir tarafı seçmek zorunda değisin. %51’deki o 1 sana yeter de artar. 



Dünya için küçük ancak bizim için büyük başarılarımız bizim çocuk yanımızdır. Bizlerse onu koruyabilecek olan yetişkinleriz. Onlar artık yalnız değil. Onları en iyi anlayan kişiye sahipler. Çocuk yanımız artık istediğini yapmakta özgür çünkü onlara ‘elindekini bırak dersini çalış!’ diyecek yetişkinler yok artık etrafında. 



İçimizdeki çocuk ebeveynlerinin ağzından çıkan her şeye inanıyor. Yani bizim de. Onu inciten de koruyacak olan da bizleriz. Bunun için çetin bir mücadeleye girmek zorunda değiliz. Ona inanmaya bir an bile ara vermeyin hepsi bu. Zaman zaman onun hakkında şüpheye düşebilirsiniz kabul. Bunu ona çaktırmayın yeter. Böylelikle kimseye artık kulak asmayacaklar çünkü en büyük onayı ve güveni hayatlarındaki en önemli kişiden almış olacaklar. Onların yeni anne-babaları bizleriz. Yani biz aslında iki kişiyiz. Çocukla çocuk olmayı bırakın.


Yürek konuştuğunda akıl karşı koymayı yakışıksız bulur

-Milan Kunderaa




Yorumlar

Popüler Yayınlar